Dünyada Ticareti yapılan 90 Çeşit Madenden 77’si Ülkemizde Bulunuyor
Türkiye’de altın potansiyelinin 6500 ton olduğunu biliyoruz. Kaldı ki, Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki potansiyeli de bugün itibariyle tam olarak bilmiyoruz. Buna rağmen Türkiye, sadece altın ithalatından dolayı yılda en az 10 milyar dolar açık veriyor. Biz üreticiler olarak diyoruz ki, altın ithalatının sebep olduğu bu açığı çok rahatlıkla kapatabiliriz…
Ülkemiz, Asya ile Avrupa kıtalarını buluşturan, bu sayede yüzyıllardır sayısız medeniyete ev sahipliği yapan kadim bir coğrafyada yer alıyor. Kaldı ki, ülkemiz sadece jeopolitik açıdan değil, jeolojik olarak da çok ama çok kritik bir yerde bulunuyor. Geçmişte coğrafyamızda yaşayan uygarlıkların bıraktıkları kalıntıları incelersek, yeraltı kaynaklarının Anadolu’yu mesken tutmalarında çok etkili olduğunu görürüz. Kısaca bugün dünyaya ışık tutan Anadolu’daki sayısız medeniyetin, gücünü biraz da yeraltı kaynaklarından aldığını unutmamak gerekiyor. Çünkü araştırmalar bize gösteriyor ki, altından yapılan süs eşyaları MÖ 5000 yıllarında Anadolu’da kullanılıyor. Yine dünyada ilk metal paranın (altın-gümüş) MÖ 7. yüzyılda Manisa yöresinde kurulan Lydia Krallığı’nda basıldığına şahit oluyoruz. Tarihin merceğinden bakarsak, ülkemizde bugün işleyen madenlerin büyük çoğunluğunun geçmişteki mede- niyetlerin de ilgisini çektiğini görüyoruz. Bugün yurdumuzun dört bir yanında bulunan Gümüşhane, Altıntepe, Bakırtepe, Altınoluk, Maden, Ovacık gibi pek çok il, ilçe ve belde isimlerinin yeraltı kaynaklarından esinlenilerek verildiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu da bize gösteriyor ki, Anadolu’da madencilik aslında geçmişte burada uygarlıklar kurmuş medeniyetlerin bize bıraktığı bir mirastır.
Makûs Talihimizi Değiştirmeliyiz
Türkiye, yeraltı kaynakları yönünden dünya madenciliğinde maden çeşitliliği itibariyle 132 ülke arasında 10’uncu sırada yer almasına, dünyada ticareti yapılan 90 çeşit madenden 77’sinin ülkemizde bulunmasına rağmen, her yıl milyarlarca dolar cari açık veriyor. Ülkemizin bu makûs talihini değiştirmek ve zengin yeraltı kaynaklarımızı ekonomimize kazandırmak için genel planlar ve stratejiler yerine; kısa-orta-uzun vadeli, ayakları yere basan, kamu ile özel sektörün işbirliğini pekiştiren planlar ve stratejiler hazırlayarak hayata geçirmeliyiz.
Altın Stratejik Bir Madendir
Altın, her şeyden önce, yer kabuğunda nadir bulunan elementlerden biri olduğu için her zaman kıymetli olmuştur; çünkü altın bozulmaz, oksitlenip yok olmaz. Bu nedenle on bin yıl önce altından yapılmış bir objenin değeri bugünkü değeriyle aynıdır. Altın aynı zamanda stratejik bir üründür; dünyanın her yerinde para yerine geçer. Bu yüzden dünyadaki en önemli yatırım ve değişim araçlarından birisidir. Bugün dünyada yaklaşık 80 ülkede 900’ün üzerinde altın madeninde altın üretiliyor. Yılda ortalama 300 tonun üzerindeki üretimle Çin, Rusya, Avusturalya dünyada üretimde ilk üç sırayı paylaşıyor.
Madencilik Sanayinin Lokomotifidir
Pandemi ve hemen üstüne gelen Rusya-Ukrayna Savaşı’yla dünya büyük bir enerji kriziyle karşı karşıya kaldı. Bugün enerji darboğazı yüzünden ülkeler maden kaynaklarını ele geçirmek için ya savaşıyor ya da uzaydaki maden kaynakla- rını ele geçirmeye yönelik projelere ciddi kaynak ayırıyor. Ne acıdır ki, millet uzayda maden ararken, biz ülkemizde yerin altında tespit ettiğimiz madenlerimizi çıkaramıyoruz. Madenciliğe kapalı olmayan alanlarda verilen maden arama ruhsatları bile çok rahatlıkla doğa katliamı olarak gösterilebiliyor. Bunlardan dolayı olacak ki, zengin doğal kaynaklarımızı ekonomimize kazandıracak güçlü bir madencilik endüstrisini bugüne kadar kuramadık. Bunun sonucu olarak da dışarıdan enerji, hammadde, ara mal ve teknoloji satın alarak sanayimizi ayakta tutmaya çalışıyoruz. Bugün küresel enerji darboğazı, dövizdeki dalgalan- malar, tedarik zincirinde yaşanan sıkıntılar ister istemez sanayi üretiminin girdi maliyetlerini artırıyor. Madencilik, sanayinin lokomotifidir. Siz lokomotifi çalıştırmazsanız vagonlar nasıl ilerleyecek? Madencilik yapacaksınız ki, dışarıya bağımlı olmadan sanayiniz için gerekli olan hammaddeyi üreteceksiniz. Toplam ithalatımızın %75’i hammadde ve ara mal kaynaklı olduğu halde, bunun panzehiri olacak madenciliğe ülke olarak gereken önemi veremiyoruz.
Atatürk Temeli Attı, Üretim İçin 74 Yıl Bekledik
Aslında her olayda olduğu gibi, yeraltı kaynakları ve altın madenciliği konusunda da Ulu Önder Atatürk’ün ileri görüşlülüğünden etkilenmemek mümkün değil. Cumhuriyet kurulduktan sonra, yeraltı kaynaklarımızın çıkarılması ve değerlendirilmesi amacıyla 1933 yılında, “Altın ile Petrol Arama ve İşletme İdaresi” adı altında iki ayrı bağımsız kurum kurduruyor. Ancak daha sonra bütün kurumlar tek çatı altında toplanarak Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü adını alıyor. Jeolojik olarak yerin altında piyasa değeri milyar dolarları bulan tonlarca altın var ama bu altını çı- karmak için 2000’li yıllara kadar hiçbir şey yapılmıyor. Ne acıdır ki, Türkiye’te ilk altın üretimi için 74 yıl beklemek gerekiyor. Öyle ki, Türkiye’de ilk altın madeni İzmir Bergama’da ancak 2001 yılında üretime başlıyor, peşi sıra zincirleme olarak diğer madenler açılıyor.
Üretim Rekoru Kırıldı Ama Devamı Gelmedi
Türkiye’de bugün 19 maden işletmesinde altın üretiliyor. Türkiye’nin, dünya altın üretimindeki payı %1,2 düzeyinde kalmasına rağmen, üretimde ilk 25 ülke arasında yer alıyor. Türkiye’de altın üretiminde rekor 2020 yılında 42 tonla kırıldı. Bu rekoru koruyamadık ve 2021 yılında 39 ton üre- tim yapabildik. Bu yıl küresel çapta yatırım maliyetlerinde yaşanan fahiş artışlar, enerji ve hammadde tedarikinde yaşanan sıkıntılar, ülkemizde altın madenciliği özelinde yaşanan lokal sıkıntılar, yeni işletmelerin açılamaması, kapasite artırımlarında çıkarılan engeller yüzünden bu yıl da altın üretimi yine 40 tonun altında kalacak gibi görünüyor.
“Türkiye’de bugün 19 maden işletmesinde altın üretiliyor. Türkiye’nin dünya altın üretimindeki payı %1,2 düzeyinde kalmasına rağmen, üretimde ilk 25 ülke arasında yer alıyor. Türkiye’de altın üretiminde rekor 2020 yılında 42 tonla kırıldı.”
Oysa Türkiye’de altın üretimini artırmak hatta kendi ihtiyacını karşılayacak seviyelere taşımak elbette mümkündür; çünkü yapılan araştırmalara göre Türkiye’de altın potansiyelinin 6500 ton olduğunu biliyoruz. Kaldı ki, Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki potansiyeli de bugün itibariyle tam olarak bilmiyoruz. Buna rağmen Türkiye, sadece altın it- halatından dolayı yılda en az 10 milyar dolar açık veriyor. Biz üreticiler olarak diyoruz ki, altın ithalatının sebep olduğu bu açığı çok rahatlıkla kapatabiliriz.
Madencilikte Paradigma Değişmeli
Türkiye’de özelde altın, genelde madencilik sektöründe üretimin artması için köklü bir paradigma değişimine ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Anayasamıza göre zaten bütün madenler devletindir, özel sektör kiracıdır. Ama gelin görün ki, madencilik yapmak için özellikle izin ve ruhsatlandırma aşamasında, ananızdan emdiğiniz süt adeta burnunuzdan geliyor.
Öyle ki, Türkiye’de madencilik alanında üretim yapmanız için yaklaşık olarak 92 yasa, 87 yönetmelik, 16 uluslararası sözleşme, 8 tüzük maddesi gereğince 8 bakanlık ile 24 değişik kurumdan izin almanız gerekiyor. Bu izin- leri kontrol altında olmak ve hesap verilebilirlik açısından önemsiyoruz, ancak kamu kurumları arasında eşgüdümü artıracak, kurumlar arasında koordinasyonu sağlayacak, yıllardır yapılan rötuşlar yüzünden adeta yamalı bohçaya dönen madencilik kanunundaki aksaklıkları giderecek bütüncül bir bakış açısının hayata geçirilmesinin de el- zem olduğuna inanıyoruz.
Önerimiz şudur: Rüzgâr, güneş veya başka bir santralle ilgili hangi saha veya tesis olursa olsun, bütün kurumlar- dan gerekli muvafakatlar alındıktan, projeler hazırlandıktan sonra hatta kamulaştırma planları vs –tarım arazisi ise veya başka engeller varsa onların hepsine bakılarak- her şey tamamlanıp, ÇED raporu da alındıktan sonra ihaleye çıkılmasıdır. Bunu yaparsak, o ihaleyi alan girişimci, kimseyle muhatap olmadan üretim için ertesi gün kazmayı vurur ve bugün yaşanan birçok olumsuzluğun önüne geçeriz. Bugün ana lisansı Enerji Bakanlığı veriyor ama lisansla bağlantılı ruhsata dayalı diğer izinleri; Orman Bakanlığı, Çevre Bakanlığı, ilgili diğer kurum ve kuruluşlar ile DSİ’den almak zorundasınız. Biz bütün incelemelerin Enerji Bakanlığı tarafından yapılmasını ve diğer kurumların bu incelemeyi esas almasını istiyoruz.
Tabii ki orman bedeli alınsın, Hazine mülkiyeti ise bedeli alınsın, ama fizibilite raporlarını etkileyecek büyük- lükte alınmasın. Öyle projeler karşımıza geliyor ki, yatırım maliyetinin %40-45’ini orman mülkiyet bedelleri tutuyor.
Dünyada bunun ortalaması %2. Bu taşınabilir, sürdürülebilir bir durum değil. Herkes bu yüzden yatırımdan vazgeçiyor. Yeni yatırım yapılmazsa, yeni işletmeler açılmazsa, üstüne üstlük bazı beklenmedik gelişmelerle bazı maden işletmelerinde üretime ara verilirse siz üretimi nasıl artıracaksınız? O yüzden sürdürülebilir madencilik için köklü bir paradigma değişimine ihtiyaç olduğunu söylüyorum.
Maliyetler Yatırımcıyı Korkutuyor!
Türkiye’de altın üretiminin düşmeye başlamasında küresel faktörler de etkili oldu. Covid-19 ve ardından patlak veren Rusya-Ukrayna Savaşı herkes gibi madencilik sek- törünün de dengesini bozdu. Tedarik zincirinde yaşanan sıkıntılar, taşımacılık maliyetleri ve enerji fiyatlarındaki fahiş artışlar her sektör gibi madencilik sektörünü de olumsuz etkiliyor; özellikle makine, ekipman ve inşaat maliyetlerindeki artışlar da sektörün canını acıtıyor.
Pandemi öncesi 155 milyon dolarla gerçekleştirilen bir yatırımın maliyeti bugün 220 milyon dolara çıkmış durumda. Kredi kullanarak yatırım yapmaya karar vermeniz durumunda karşılaşacağınız maliyet tablosunu burada saymıyorum bile. Sürdürülebilir madencilik için “arama” olmazsa olmazınızdır; çünkü aramazsanız bulamazsınız. Madencilikte bugün arama çalışmalarının maliyeti geçmiş yıllara oranla enflasyon oranında %80 ile %100 artmış durumda; proses giderlerindeki artışlar da cabası.
Risk Sermayesinin Riskini Kimse Alamaz!
Türkiye’nin tespit edilen 1500 tonluk altın rezervinin üretime dönüşmesi için, en iyimser rakamlarla 10-12 milyar dolarlık risk sermayesine ihtiyaç var. Kaldı ki, bir altın madeninin keşfi yıllar almakta. Yapılan istatistiki çalışmalara göre, ülkemizde 350 maden arama ruhsatından sadece bir tanesi ekonomik olarak işletilebilecek orta büyüklükte bir altın madenine dönüşebiliyor. Geriye kalan 349 ruhsatta yapılan aramalar şirketin zarar hanesine yazılıyor; çünkü madencilikte diğer sanayiciler gibi yer seçme lüksünüz bulunmuyor. Bir fabrikayı istediğiniz yerde kurabilirsiniz ama madenleri mutlaka bulunduğu yerden çıkarmak zorundasınız. O yüzden madencilik geçici bir faaliyettir; maden bitince o yörede madencilik faaliyeti de biter. Kısaca ne kadar risk sermayesi harcarsak o oranda yeni maden kaynaklarını keşfedebiliriz, o oranda potansiyelimizi artırarak rezerve dönüştürebiliriz. Sektör olarak biz, Türkiye’nin altın ihtiyacının tamamının yerli kaynaklardan karşılanacağına inanıyoruz. Altın madenciliğinde bunu başaracak kültüre, potansiyele, teknolojiye, bilgiye, birikime ve insan kaynaklarına sahip olduğumuza inanıyoruz. Ama bu üretim maliyetleriyle bunun üstesinden gelmemiz mümkün değil. Bu üretim maliyetleriyle yeni oyuncuların da oyuna girmesi mümkün görünmediğine göre, en azından üretim yapan altın madenlerimize sahip çıkmalı, onların önündeki engelleri kaldırmalıyız.
Çevreye Dost Madencilik Mümkün
Biz üreticiler olarak, küresel ısınma ve çevre hassasiyetlerini asla göz ardı etmiyoruz, ancak bir tarafın baskın olması ülkedeki madencilik faaliyetlerini sekteye uğratacaktır. Madencilik faaliyetlerinin sekteye uğramasının faturası da, daha çok ithalat ve dışa bağımlılık olarak karşımıza çıkacaktır. Dolayısıyla çevre ve maden üretimini, birbirinin paradoksu olmaktan çıkararak bu konuda denge kurmak gerekiyor. Biz çevre ve doğaya dost madenciliğin yapılabileceğine inanıyoruz. Her işte ve sektörde olduğu gibi bizim sektörde de işini iyi yapmayanlar, kötü yapanlar çıkabilir. Biz sektör olarak bunların önüne geçmek için her türlü denetim mekanizmasının kurulmasına destek olmaya hazırız. Çevre ve doğaya zarar verenlerin aramızda barınmasını sektör olarak biz de istemiyoruz!
Bu noktada devletin ve yetkililerin alacağı her türlü tedbiri ve önlemi de sonuna kadar destekliyoruz, çünkü şuna yürekten inanıyoruz; doğanın tahrip edildiği ve çevrenin kirletildiği bir dünyada toplumsal ve ekonomik kalkınmanın devamlılığı mümkün değildir. Dünyada kendi maden kaynaklarını değerlendirmeyen hiçbir ülke yoktur; aynı şekilde, dünyada çevre endişesiyle madenciliği yasakla- yan bir ülke de yoktur.
Sürdürülebilir Madencilik
Sürdürülebilir madenciliğin faaliyet bölgelerimize altyapı, üstyapı, ekonomi, sağlık, eğitim ve toplumsal hayat alanında dokunması gerektiğini düşünüyoruz. Bu noktada yaptığımız yatırımların birer etki yatırımı olduğu bilinciyle, faaliyet bölgelerimizde istihdamın artmasını ve toplumsal kalkınmanın devamlılığını önemsiyoruz.
“Madencilikte her geçen yıl dışa bağımlılığımız artıyor. İhtiyaç duyduğumuz madenleri dışarıdan satın almak için her geçen yıl daha çok bedel ödüyoruz. Kendi maden potansiyelimizi ekonomiye kazandırırsak şu anda dünyada yaşanan olumsuz ekonomik şartlardan daha az zarar görürüz.”
Toplumsal kalkınma ve kalıcı ekonomik gelişmenin yolunun eğitimden geçtiğini düşünüyor, her seviyede eğitim kurumlarının faaliyet bölgelerimize kazandırılmasını önemsiyoruz. Sektörümüzün ihtiyacı olan insan kaynağını ülkemize kazandırmak ve istihdama katkı sunmak amacıyla eğitim kurumlarının kurulmasına destek oluyoruz.
Toplumsal kalkınma çalışmalarımızın odağına kadınları ve gençleri alıyoruz. Özellikle, meslek edindirme eğitimleri için olanak sunmak ve buna uygun istihdam alanları yaratarak toplumsal katma değer sağlamayı hedefliyoruz. Toplumsal cinsiyet eşitliği alanında önem arz eden eşit istihdam fırsatları, adil muamele politikaları gibi sosyal açıdan kabul edilebilir, şeffaf uygulamalarla, iş ve sosyal yaşam dengesi ve diğer asgari standartları belirleyen Kurumsal Sosyal Sorumluluk SA8000 standardı ilkeleri doğrultusunda faaliyetlerimizi yürütüyoruz.
Son söz olarak, madencilikte her geçen yıl dışa bağımlılığımız artıyor. İhtiyaç duyduğumuz madenleri dışarıdan satın almak için her geçen yıl daha çok bedel ödüyoruz. Kendi maden potansiyelimizi ekonomiye kazandırırsak şu anda dünyada yaşanan olumsuz ekonomik şartlardan daha az zarar görürüz.
Hasan Yücel
TÜMAD Madencilik San. ve Tic. A.Ş.
Genel Müdürü